29 Ekim 2015 Perşembe

Remarketing ve Tanıtım Yazıları

Bu makalemizde yine sizlere tanıtım yazılarından bahsedeceğim. Tanıtım yazıları ile remarketing kavramı arasında nasıl bir ilişki kurduğumu anlatmaya çalışacağım.Evvela ''remarketing nedir'' sorusunun cevabını vererek başlayalım.



Remarketing Nedir?
Remarketing, yeniden pazarlama manasına gelmektedir. Bu kavram reklam dünyasına Google Adwords ile girmiş bir kavramdır. Google, bir siteyi daha önce ziyaret etmiş kullanıcılara tekrar ziyaret ettiklerinde reklamınızın o kullanıcıya gösterilmesidir. Daha önce kullanıcının incelediği bir markayı yada ürünü ziyaretçinin başka zamanlarda tekrar görmesini sağlamak da diyebiliriz.

Kaba taslak olarak remarketing kavramını açıkladıktan sonra tanıtım yazılarının
http://blog.milliyet.com.tr/tanitim-yazilari-yeniden-pazarlama-ornegidir/Blog/?BlogNo=455821

Etiketler: ,

28 Ekim 2015 Çarşamba

Hangi Konu Üzerine Blog Açmalıyım?


Son zamanlarda bir çok kişiden mail almaya başladım. Hepsinin ortak sorularından birisi de ''Hangi konuda blog açmalıyım? oluyordu. Elimden geldiği kadar hepsini doğru bir şekilde hobilerine, zevk alacağı yazılar yazabileceği iştirak konularına yönlendirmeye çalıştım. İnternette küçük bir arama yaptığımda bu konu üzerine yazılmış bir makale olmadığını, çıkan sonuçların ise forumlardaki sorulardan ve yanıtlardan ibaret olduğunu gördüm.

Blog Yazarlığına ilk başladığım zamanlarda önümüzde bizim gibi tecrübeli kişiler yoktu. Belki de Blog Yazarlığının tüm cefasını biz çektik. Yabancı blog yazarlarının yazılarını inceleyip satır aralarından yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorduk. 2014 yılında bir çok tecrübeli ve başarılı blog yazarları, blog yazarlığı yapmak isteyenler için bulunmaz nimettir. İletişim bölümünden soracağınız her türlü soruya cevap veriyorlar ve faydalı bilgiler ile yeni blog yazarı adaylarını doğru bir şekilde yönlendirmeye çalışıyorlar.

Blog Yazarlığı için takip etmeniz gereken adımları aşağıda kısaca sıralayacağım.


  • Blog konunuzu seçin!
  • Yazı yazma stratejinizi belirleyin!
  • Blog konunuz ile alakalı diğer blogları takip edin!
  • Güzel yazılar yazmak için kendinize belirli zamanlar ayırın!
  • Özgün ve güncel yazılar yazın!
  • Yazdığınız yazılar insanları bilgilendiren yazılar olsun!
  • Bilmediğiniz/denemediğiniz konuda yazılar yazmayın!
  • Sade ve içeriğinizi ön plana çıkarak bir tasarım seçin!


Yukarıda sıraladığım vasıfları ve gereklilikleri yerine getirdikten sonra makalemizin asıl konusu olan Blog Konusu Seçme mevzusuna dönebiliriz.

Blog konusu seçerken dikkat etmeniz tek gereken şey, ilgilendiğiniz, sevdiğiniz ve yazarken zevk alacağınız bir konu belirlemenizdir. Örneğin; benim blogum olan SRGZ blog, Webtasarım ve Teknoloji blogudur. Bu konuyu seçmemin sebebi webtasarım ve teknoloji konularına olan merakımdır. İnternette vakit geçirirken yeni webtasarım bilgileri öğrenir, gelişen teknolojik ilerlemeleri takip ederim. Bu takiplerim sonunda da belirlediğim stratejiye göre özgün makaleler üretirim.

İnsanlar sevdiği ve hobisi olan konuları bilmesine rağmen yine de blog konusu belirlemede sıkıntı yaşıyorlar. Aşağıda bazı blog konusu önerilerinde bulunacağım. Belki bu yazı vesilesi ile aklınızda olmayan ama zevkle yazılar yazabileceğiniz bir blog için blog konusu fikriniz olabilir. Konuların yanında nacizane fikirlerimi de belirteceğim.

Teknoloji Blogu
Teknoloji üzerine o kadar çok blog var ki, üstelik bu konuyu kurumsal firmalar da ilke edinmiş olduğundan özgün ve güncel bir blogunuz olsa dahi başarı elde etmeniz zordur. Yine de ben teknoloji üzerine bir blog açacağım diyorsanız,  Cep telefonu, tablet, bilgisayar, televizyon, donanım, yazılım, internet vs.. gibi konularda bir çok makale yazabilirsiniz. İnternette teknoloji üzerine özgün ve güncel olan onlarca blog vardır. Bu blogları takip etmenizde ufkunuzu genişletecektir.

Seyahat / Gezi Blogu
Gezmeyi ve seyahat etmeyi seviyorsanız tavsiye edebileceğim bir iştigal konusudur. Gezdiğiniz ve gördüğünüz yerler hakkında yazılar yazmak hem zevkli hemde kolaydır. Yalnızca gördüklerinizi yazıya dökmeniz yeterlidir. Seyahat bloglarının da bir çok güzel örneği vardır. Zorluğu ise çok fazla gezmeye vakit bulamamaktır. Seyahat blogunuzu bir kaç kategoride değerlendirebilirsiniz. Yalnızca yaşadığınız şehirde gezdiğiniz yerleri anlatabilirsiniz. Yalnızca yurtiçi seyahatlerinizi yazabilirsiniz. Eğer imkanlarınız dahilinde yurt dışı gezileri yapıyorsanız insanlara daha ilginç gelecektir ve yurt dışında gördüğünüz/gezdiğiniz yerleri yazabilirsiniz.

Sinema / Film Blogu
Film izlemeyi seviyor ve film izlemeye yeteri kadar vakit ayırıyorsanız, tam size göre bir blog konusudur. Burada bir eksikliğe değinmek isterim. Ülkemizde film ve sinema blogu adı altında yayın yapan bloglar fragman ve film özeti paylaşmaktan öteye gidemiyor. Bu konuda büyük bir boşluk vardır. İzlediğiniz filmleri kendi yorumunuz ve anlatım üslubunuz ile anlattığınız bir blogunuz olur ve kısa zaman sonra film izlemek için bir şeyler arayan insanlar blogunuza gelerek izlediğiniz filmler üzerine yazdığınız incelemeleri okuyarak hangi filmi izleyecekleri hakkında fikir sahibi olabilirler. İzlediğiniz filmi izlemiş kişilerin olumlu ya da olumsuz yorumları ile içeriğiniz güçlenir.

Alış-Veriş Blogu
Genel de bayanların rağbet ettiği bir konudur ancak erkeklerinde ihmal etmemesi gerekir. Erkek ya da kadın farketmez hepimiz hayat mücadelesi içerisinde bir şeyler satın alıyoruz. Sadece kendiniz için satın aldığınız giyim, kuşam, elektronik, mobilya, beyaz eşya gibi ürünleri, alış sürecinizi, nereden aldığınızı, alırken yaptığınız araştırmayı yazarak çok güzel bir blog sahibi olabilirsiniz.

Otomobil Blogu
Bu konuda erkeklerin teveccüh gösterdiği bir konudur. Otomobilleri hangi erkek sevmez ki? Sevdiğiniz otomobilleri, markaları, arabaları ve yeni özellikleri anlatacağınız bir blog açabilirsiniz. İnternette yeni araba modelleri araştırarak geçirdiğiniz vakitleri blogunuza içerik üreterek değerlendirebilirsiniz. Yalnızca otomobil değil, motorsiklet, bisiklet gibi ek konularda da yazabilirsiniz.

Kültür - Sanat Blogu
Edebiyat, sanata, tiyatroya, sinemaya, şiire, öyküye, romana meraklıysanız tam size göre bir konudur. Okuduğunuz kitapları anlatabilir, gittiğiniz tiyatroları yazabilir, şiirler, öyküler paylaşabilirsiniz. Emin olun ki ülkemizde kültür-sanat konuların üzerine büyük eksiklikler mevcuttur.

Spor Blogu
Belkide en büyük eksikliklerden birisi de spor blogudur. Spor üzerine yazılar yazan çok az blog yazarı vardır. İzlediğiniz maç hakkında analizler yapabilirsiniz. Büyük televizyon programlarındaki yorumcular da izledikleri maçlar üzerine konuşarak program yapıyorlar. Sizde bu konu üzerine eğilerek, izlediğiniz maçları, yaptığınız sporları yazabilirsiniz.

Yemek Blogu
Yine kadınları ilgilendiren bir blog konusudur ancak erkek bir aşçının yemek deneyimleri ilgi çekici olabilir. Adana'da bir arkadaşım bekar evinde her akşam eve geldiğinde yaptığı pratik ve lezzetli yemekleri yapım aşamasından yeme aşamasına kadar resmedip, videoya çekip blogunda yayınlıyordu ve hatırı sayılır bir takipçisi vardı. Kadınlar da bu konu üzerine maharetlerini sergileyebilirler. Çok fazla yemek blogu olması gözünüzü korkutmasın bence her kadının yemek yapma şekli farklıdır. Mutlaka sizin yemek yapma stiliniz de farklılık yaratacaktır.

Eski Dergiler Blogu
Bir zamanlar aklımda olan ancak vakit sıkıntısından dolayı bir türlü hayata geçiremediğim blog projesidir. Eğer elinizde eski dergiler varsa, bu dergiler içerisinde yer alan yazıları internet ortamına aktararak bir blog oluşturabilirsiniz. Burada dikkat etmeniz gereken, yayınlayacağınız yazının daha önce internette yayınlanmamış olmasıdır. Tabi ki bu proje için hatırı sayılır bir dergi arşiviniz olmalıdır. Bende rahmetli babamdan kalan çok dergi vardır. 1970'lerden kalma gün yüzünü unutmuş dergilerdir. Eğer böyle bir arşive sahipseniz yada sahip olabiliyorsanız bu fırsatı değerlendirmenizi tavsiye ederim.

Kişisel Deneyim Blogu
Hangi işi yaptığınız önemli değildir. Sadece yaptığınız iş ile ilgili bir blog açarak sadece iş hayatınızda yaşadıklarınızı, edindiğiniz deneyimleri yazabileceğiniz bir blog açabilirsiniz. Doktor, öğretmen, avukat, teknisyen, esnaf, bakkal, tamirci hiç farketmez. Sadece deneyimlerinizi yazmanız bile yetecektir.

Yukarıda saydığım blog konularına daha bir çok başlık ekleyebiliriz. Sizinde aklınıza gelen blog konusu önerileriniz varsa yorum kısmından yazarak makalemize katkı sağlayabilirsiniz.

Yazar Hakkında ; SRGZ Blog (Webtasarım ve Teknoloji Blogu)

Etiketler: , , ,

27 Ekim 2015 Salı

Blogger'ın Wordpress'i Sollayan Özellikleri



Profesyonel yada amatör bir çok blogcunun tartıştığı bir konudur. Blogger mi yoksa wordpress mi? sorusunun cevabını muhakkak ki bir çok blogcu farklı bir yorum şekliyle verecektir. Bir çok insan para vermeden bir blog sahibi olmak istiyor. Wordpress'in bütün özelliklerine hükmetmek istiyorsanız cebinizden bir miktar domain ve hosting için para çıkarmanız gerekecektir. Wordpress'in ücretsiz blog dağıtan bir servisi de mevcuttur ancak bu ücretsiz serviste bazı özellikler kısıtlıdır. Blogger'da ücretsiz bir servis olduğu için wordpress'in ücretsiz servisi ile karşılaştıracağız.

Bu makalede blogger ile wordpress'i karşılaştırmaktan ziyade blogger'ın wordpress'i sollayan özelliklerinden bahsedeceğim.

Google Etkeni
Blogger'dan hazırladığınız bir bloğun , wordpress'te hazırladığınız blogu geçen en önemli özelliği Google etkenidir. Google blogspot ile hazırlanmış blogları öz evladı , diğer ücretsiz blog dağıtan servislerden hazırlanmış blogları üvey evladı olarak görmektedir. Blogspot ile hazırladığınız bir blog bir kaç ay içerisinde pagerank değeri ile , ziyaretçi sayısı ile , google'da ki indexleri ile mesafe katedecektir.

Tema Seçeneği
Blogger için tasarlanmış temalardan herhangi birisni blogspot yönetim panelinden istediğiniz gibi yükleyebilir ve istediğiniz değişikliği yapabilirsiniz ancak wordpress'in size sunduğu temalardan birisini seçmek zorundasınız ve bu tema üzerinde sınırlı değişiklikler yapabilirsiniz. Blogspot içerisinde bulunan tema şablon motoru ile özgün bir tema dahi oluşturabilirsiniz.

Kurulumsuz Eklentiler
Wordpress'te eklenti olarak bileşen bölümünden sidebara eklenen eklentiler blogspot'ta otomatik olarak yer alıyor. Yerleşim bölümünden gadget ekle seçeneğinden istediğiniz bir çok eklenti kurulu haldedir ve size yalnızca sidebara eklemek kalır. Ücretsiz wordpress'te sadece mevcut eklentileri kullanmanız gerekiyor. Ftp seçeneği olmadığı için yeni bir eklenti kuramazsınız. 



Etiketler: , ,

26 Ekim 2015 Pazartesi

Bilinçaltı Yönlendirme ve Subliminal Mesaj

Subliminal mesaj; günlük hayatta, okula giderken, yemek yerken, markette ürün seçerken, televizyon izlerken, radyo dinlerken kısacası hayatımızın her alanında gözümüzle veya kulağımızla anlamlandıramadığımız ancak beynimizin algılayabileceği seviyede oluşturulup bize karşı kullanılan bilinçaltı telkin yöntemidir.

Ses örneği üzerinden gidecek olursak; Normalde insanın kulağıyla duyabileceği belli bir frekans aralığı vardır. İnsan beyninin algısı ise daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Yani bu sesleri algılarız ama duyamayız bu ikisi arasında fark vardır, o kadar düşük seviyede algılar ki o sırada dikkat edip anlamlandıramayız, ancak beynimiz bunu kaydeder ve bir süre sonra aklımıza gelen kendi fikrimiz gibi ortaya çıkar.


15/2/2011 tarihinde kabul edilen
6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Dördüncü Bölüm Madde 9/2 der ki;

"Ticarî iletişimde bilinçaltı teknikleri kullanılamaz."

Bunun anlamı devlet tarafından onaylanmış ve hakkında kanun çıkarılmış bir teknik olan bilinçaltı telkin yöntemleri sayesinde, beynimize; onların istedikleri birşeye ihtiyacımız olduğu fikrini yerleştirebiliyorlar.

Hadi canım sen de amma abarttın diyorsanız; konuyla ilgili daha iyi bir fikir sahibi olmanızı sağlayacak çok güzel bir video izlemenizi tavsiye ederim.

 

Yazı konuya giriş açısından genel bir fikir edinmek için hazırlanmıştır. Devamı gelecek...

Etiketler: , ,

25 Ekim 2015 Pazar

Miraç Mucizesi ( Detaylı Anlatım )



Mirac’a ilk adım...


Sevgili Peygamberimiz, bütün engellemelere rağmen, gördüğü her kabileye, İslâmiyeti anlatıyor... Kendisini himaye edip, insanlara Allahü teâlânın emirlerini tebliğ etmesinde yardımcı olmalarını istiyor... Böylece herkesin dünya ve ahiret huzuruna kavuşmalarını arzu ediyor.
Fakat insanlar, ne Müslüman oluyorlar, ne de himaye etmeye yanaşıyorlardı. Ayrıca hakaret, zulüm, işkence ve alay edip, yalanlıyorlardı. Âlemlerin efendisinin günleri, çok yorgun, aç, susuz, üzüntülü ve pek hüzünlü geçiyordu.
Gündüzleri böyle geçiyor, gece geç vakitlere kadar bu hal devam ediyordu. Mekkeli müşrikler, gelen insanların Müslüman olmasını engelledikleri gibi, Habib-i Ekrem efendimize zulüm etmekten geri durmuyorlardı.
Artık Resulullah efendimiz için gidilecek bir yer yoktu. Her taraf düşman idi. O gece doğruca amcası Ebu Talib’in kızı Ümm-i Hani’nin, Ebu Talib Mahallesi’nde bulunan evine geldi. Ümm-i Hani, o
zaman henüz iman etmemişti. “Kimdir o” deyince, Resulullah efendimiz; “Amcan oğlu Muhammed’im... Kabul edersen, misafir geldim” buyurdu.
Ümm-i Hani; “Senin gibi doğru sözlü, emin, asil, şerefli misafire can feda olsun. Yalnız, teşrif edeceğinizi önceden bildirseydiniz, bir şeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir şeyim yok” dedi.
Resulullah efendimiz, “Yiyecek, içecek istemem. Hiçbiri gözümde yok. Rabbime ibadet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir” buyurdu.
Ümm-i Hani, sevgili Peygamberimizi içeri alıp; bir hasır, leğen ve ibrek verdi. Gelen misafire ikram etmek, onu düşmandan korumak, Araplar için en şerefli vazife sayılırdı. Bir evdeki misafire zarar gelmesi, ev sahibi için büyük yüz karası olurdu.
Ümm-i Hani; “Bunun Mekke’de düşmanları çok. Hatta öldürmek isteyenler var. Şerefimi korumak için, sabaha kadar O’nu gözeteyim” diye düşündü. Babasının kılıcını alıp, evin etrafında dolaşmaya başladı.
Resulullah, o gün çok incinmişti. Abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların imana gelip, saadete kavuşmaları için duaya başladı. Çok yorgun, aç ve üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
O anda Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama; “Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok incittim. Bu halde, yine bana yalvarıyor. Benden başka hiçbir şey düşünmüyor. Git, Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. O’na ve O’nu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. O’na inanmıyanlara, sözleri, yazıları ve hareketleri ile O’nu incitenlere hazırladığım azabları görsün. O’nu ben teselli edeceğim. O’nun nazik kalbinin yaralarını ben saracağım” buyurdu.
Cebrail aleyhisselam, Resulullahın yanına gelince, O’nu mışıl mışıl uyur buldu. Uyandırmağa kıyamadı. İnsan şeklinde idi. Mübarek ayağının altını öptü. Kalbi, kanı olmadığı için, soğuk dudakları Resulullahı uyandırdı.
Cebrail aleyhisselamı hemen tanıdı ve; “Ey Cebrail kardeşim! Böyle vakitsiz niçin geldin. Yoksa bir hata mı ettim. Rabbimi gücendirdim mi? Bana acı haber mi getirdin?” buyurdu ve Rabbinin darılacağından çok korktu.
Cebrail aleyhisselam; “Ey bütün yaratılmışların en üstünü! Ey Yaratanın habibi, ey peygamberlerin efendisi, iyilikler menbaı, üstünlükler kaynağı olan şerefli ve büyük Peygamber! Rabbin sana selam ediyor ve seni kendisine çağırıyor. Lütfen kalk gidelim” dedi.
Mirac yolculuğu böylece başlamış oldu...


Ey Habibim! Sen üzülme!


Mirac, Efendimizin yükseklikler âlemine uruc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi... Bu emirle gelen, Cebrail aleyhisselam, Sevgili Peygamberimizi Miraca hazırlamaya başladı. Önce, abdest aldırdı. Mübarek başına nurdan bir imame koydu. Üzerine nurdan bir elbise giydirdi. Mübarek beline yakuttan bir kemer taktı. Mübarek eline dört yüz inci ile süslü zümrütten bir asa verdi. Her inci, Zühre yıldızı gibi parlardı. Mübarek ayağına yeşil zümrütten nalin giydirdi. Sonra el ele tutuşup Kabe’ye geldiler.
Burada Cebrail aleyhisselam, sevgili Peygamberimizin mübarek göğsünü yardı. Kalbini çıkardı. Zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu bir tas getirip içine boşalttı ve göğsünü kapattı.
Sonra Cebrail aleyhisselam, Cennet’ten getirdiği Burak adındaki beyaz hayvanı işaret ederek; - Ya Resulallah! Buna bin! Bütün melekler yolunu bekliyorlar, dedi. Bu sırada Peygamber efendimize bir hüzün çöktü ve tefekküre daldı. O anda Allahü teâlâ, Cebrail
aleyhisselama; - Ey Cebrail! Sual eyle! Habibim niçin mahzun duruyor? diye sual edince, Efendimiz cevap verdi: - Ben bu kadar izzet ve ikram gördüm. Hatırıma geldi ki, kıyamet günü zayıf olan ümmetimin
hali nasıl olur? Elli bin yıl, Arasat meydanında yaya olarak bunca günahlarını nasıl çekerler ve otuz bin yıllık yol olan Sıratı nasıl geçerler?
Ferman-ı ilahi geldi ki;
- Ey Habibim! Hatırını hoş tut. Senin ümmetine elli bin yıllık vakti bir an gibi ederim. Üzülme!
buyurdu. Peygamber efendimiz, Burak’a bindi. Burak çok hızlı gidiyor, bir adımda gözün gördüğü yerin
ötesine ulaşıyordu. Yolculuk esnasında Cebrail aleyhisselam sevgili Peygamberimize bazı konak yerlerinde inip namaz kılmasını söyledi. Âlemlerin efendisi bunun üzerine tam üç defa inerek namaz kıldı.
Cebrail aleyhisselam da namaz kıldığı yerleri bilip bilmediğini sordu. Cevabını kendisi vererek; ilk indiği yerin Medine olduğunu ve bu şehre hicret edeceğini haber verdi.
Öteki yerlerin de sıra ile hazret-i Musa’nın Allahü teâlâ ile cihetsiz ve bilinmeyen bir şekilde konuştuğu Tur-i Sina olduğunu, son olarak da İsa aleyhisselamın doğduğu Beyt-i Lahm’da namaz kıldığını haber verdi. Sonra Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya geldiler.
Mescid-i Aksa’da, Cebrail aleyhisselam bir kayayı parmağı ile delerek Burak’ı bağladı. Geçmis
peygamberlerden bazısının ruhları insan şeklinde toplanmışlardı. Cemaatle namaz için; Âdem, Nuh ve İbrahim peygamberlere “aleyhimüsselam” imam olmaları sıra ile söylendi. Özür dileyerek kabul etmediler. Hazret-i Cebrail;”Sen varken başkası imam olamaz” diyerek Habibullah’ı ileri sürdü.
Peygamber efendimiz, peygamberlere imam olup, iki rek’at namaz kıldırdılar.
(Mirac, Peygamberimizin Medine’ye hicretlerinden ondokuz ay önce Miladi 621 yılında, geceleyin vuku’ bulmuştur.
Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasındaki seyahatleri geceleyin vuku’ bulduğu için, gece yolculuğu manasında “İsra” denmiş, bu mübarek kelime aynı olayı anlatan ayetle başlayan “İsra” suresinin de adı olmuştur.)

Bu gelen ne güzel yolcu

Sevgili Peygamberimiz, Mirac olayının Kudüs’ten sonrasını şöyle anlatır: Cebrail aleyhisselam bana bir kap içinde Cennet şurubu, bir kap da süt getirdi. Sütü aldım. Daha sonra iki bardak daha sundular. Biri su, bir bal; ikisinden de içtim. Hazret-i Cebrail; “Bal
ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine, su da, ümmetinin günahlarından temizlenmesine işarettir” dedi.
Sonra beraberce göğe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göğün kapısını çaldı. Sordular: - Sen kimsin?
- Ben Cebrail’im. - Peki yanındaki kim?
- O da Muhammed’dir. - O’na göğe çıkmak için vahy ve Mirac daveti gönderildi mi? - Evet, gönderildi.
“Merhaba gelen zata! Bu gelen, ne güzel yolcu!” dediler ve hemen kapı açıldı ve kendimi Âdem’in “aleyhisselam” karşısında buldum. Bana “Merhaba” dedi ve dua etti...
Burada çok melek gördüm. Hepsi kıyamda huşu ve hudu ile durmuşlar “Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh” zikriyle meşguldüler. Cebrail’e sordum:
- Bu meleklerin ibadeti bu mudur?
- Evet. Bunlar yaratılalıdan beri, ta kıyamete kadar kıyam üzere olurlar. Hak teâlâdan diledim ki, bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamı kabul etti. Namazda olan kıyam odur.
Orada bir cemaate uğradım. Melekler, onların başlarını ezerler, tekrar eski halini alır. Yine döverler, yine eskisi gibi olurdu. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Cuma’yı ve cemaati terk edenlerdir. Rüku ve secdeleri tamam yapmayanlardır” dedi.
Bir cemaat gördüm. Aç ve çıplak idiler. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Fakirlere merhamet etmiyenler ve zekat vermiyenlerdir” dedi.
Bir cemaate uğradım. Önlerine nefis yemekler koymuşlar. Bir yanda da leş duruyor. O nefis yemekleri bırakmış, leşi yerlerdi. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bunlar, helali terk edip, harama meyl edenlerdir. Helal malları varken, haram yiyen kimselerdir” dedi.
Arkasındaki yükün çokluğundan, harekete mecali kalmamış olan birtakım kimseler gördüm. O haliyle halka seslenip, üzerine biraz daha yük koymalarını istiyorlardı. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bu kimseler, emanete hıyanet edenlerdir. İnsanların hakkını almış iken, yine zulmedenlerdir” dedi.
Kendi etlerini kesip yiyen bir grup insana uğradık. “Bunlar kimlerdir?” dedim. Cebrail aleyhisselam; “Bunlar gıybet edenler ve söz taşıyanlardır” dedi.
Bir grup insana rastladık, dilleri kafalarından çekilmiş, şekilleri değiştirilip hınzır (domuz) suretine tebdil olmuş olarak azab olunurlar. Cebrail aleyhisselam; “Bunlar yalan yere şahidlik yapanlardır” dedi.
Bir kısım kadınlara rastladık. Yüzleri siyah, gözleri göktü. Ateşten elbiseler giydirmişler. Melekler onlara ateşten gürzlerle vururlar. “Bunlar kimlerdir?” dedim. Hazret-i Cibril; “Bunlar zina edenler ve kocalarını inciten kadınlardır” dedi.
Bir cemaat daha gördüm. Ateş, onları yakar, tekrar dirilirler, tekrar yakardı. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bunlar babalarına asi olanlardır” dedi.
İkinci kat göğe çıktık. Cebrail aleyhisselam kapıyı çaldı. Kapı açıldığında, kendimi; teyze çocukları İsa ile Yahya bin Zekeriyya’nın (aleyhimesselam) yanında buldum. Bana; “Merhaba” dediler. Ve duada bulundular...
Meleklerden bir cemaate rastladım. Saf bağlayıp durmuşlar, cümlesi rükuda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardı. Devamlı olarak rükuda dururlar, başlarını kaldırıp, yukarı bakmazlar. Cebrail aleyhisselam; “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak teâlâdan iste de ümmetine nasib olsun” dedi. Dua ettim. Kabul buyurup, namazda rükuu ihsan eyledi.
Sonra üçüncü kat göğe çıktık. Aynı sual ve cevaptan sonra, kapı açıldı ve kendimi Yusuf aleyhisselamın yanında buldum. Baktım ki kendisine güzelliğin yarısı verilmiş. Bana, “Merhaba” dedi ve dua etti...
Çok melek gördüm. Saf halinde, cümlesi secdede idiler. Yaratılalıdan beri secdede olup, kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam; “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allahü teâlâdan iste ki, bu ameli ümmetine müyesser eylesin” dedi. Hak teâlâdan diledim. Kabul edip namazda size nasib eyledi.
Dördüncü kat göğe eriştim. Saf gümüşten yapılmış, nurdan bir kapısı var. Nurdan bir kilit vurmuşlar. Kilidin üzerinde, “La ilahe illallah Muhammedün resulullah” yazılı idi. Sual ve cevaptan sonra kendimi, İdris aleyhisselamın yanında buldum. Bana “Merhaba” dedi ve duada bulundu. Allahü teâlâ, onun hakkında (mealen); “Biz onu yüksek bir mekana ref’ettik” buyurmuştur. (Meryem suresi: 57)
Bir melek gördüm. Bir kürsi üzerine oturmuş, gamlı ve üzüntülü idi. Etrafında o kadar çok melek vardı ki, sayısını ancak cenab-ı Hak bilir. Sağında nurani melekler gördüm. Yeşiller giymişler, çok güzel kokuları var. Her birinin güzelliğinden yüzlerine bakılamaz. Sol tarafında ağızlarında ateşler saçan melekler vardı. Önlerinde ateşten mızrak ve kamçılar var. Öyle gözleri var ki, bakmağa takat getirilmez. Taht üzerinde oturan meleğin, başından ayağına kadar gözleri var.
Daima önündeki deftere bakar, bir an gözünü ondan ayırmazdı. Önünde bir ağaç vardı. Kah sağ eliyle ondan bir şey alıp sağındaki nurani meleklere teslim eder, kah sol eliyle bir şey alıp solundaki zulmani meleklere verirdi. Bu meleğe nazar edince, kalbime bir korku geldi. Hazret-i Cebrail’e; “Bu melek kimdir?” dedim. “Azrail’dir. Bunun yüzünü görmeğe kimsenin takati yetmez” dedi.
Yanına varıp; “Ey Azrail! Bu, ahir zaman peygamberidir ve Allahü teâlânın habibi, sevgilisidir” dedi. Azrail aleyhisselam kalkıp bana tazim etti; “Merhaba! Hak teâlâ senden daha şerefli bir kimse yaratmadı. Ümmetin de, cümle ümmetlerden üstündür. Ben senin ümmetine, baba ve analarından daha çok acırım” dedi.“Senden bir ricam vardır. Ümmetim zayıftır. Onlara yumuşak davranasın. Ruhlarını yumuşaklıkla alasın” dedim. “Seni en son peygamber olarak gönderen ve kendine habib kılan Allahü teâlânın hakkı için, Allahü teâlâ gece ve gündüzde yetmişkere; “Ümmet-i Muhammed’in ruhlarını yumuşaklıkla ve kolaylıkla al ve işlerini lütf ile gör” diye emreder. Bunun için ben de senin ümmetine, ana ve babalarından daha çok şefkat ederim, dedi.
Beşinci kat göğe çıktık, orada Harun aleyhisselamla karşılaştık. Bana “Merhaba” dedi ve hayır duada bulundu.
Beşinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarının parmaklarına nazar ediyor, asla başka yere bakmıyor, yüksek sesle tesbih ediyorlardı. Hazret-i Cebrail’den “Bu meleklerin ibadeti böyle midir?” diye sordum. “Evet, Hak teâlâdan dile de, bu ibadeti ümmetine nasib eylesin” dedi. Dua ettim. Cenab-ı Hak ihsan etti.
Sonra altınca kat göğe çıktık. Orada Musa aleyhisselam ile karşılaştık. Bana “Merhaba” dedi ve hayır duada bulundu. Sonra yedinci kat göğe yükseldik, aynı soru-cevaptan sonra İbrahim aleyhisselamı Beyt-i Ma’mur’a arkasını dayamış olarak buldum. O Beyt-i Ma’mur ki, her gün oraya yetmiş bin melek giriyor bir daha sıraları gelmiyor. İbrahim aleyhisselama selam verdim. Selamımı aldı. “Merhaba salih peygamber, salih oğlum” dedi. Sonra;
“Ya Muhammed! Cennet’in yeri gayet latif ve toprağı temizdir. Ümmetine söyle, oraya çok ağaç diksinler” dedi. “Cennet’e ağaç nasıl dikilir?” dedim. “La havle vela kuvvete illa billah” ve “Sübhanellahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber” tesbihini okuyarak, dedi.
Cebrail aleyhisselam sonra beni, Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Sanki onun yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri de kuleler gibi idi. O, Allahü teâlânın emirlerinden herhangi birisiyle karşılaştığında, öylesine değişiyordu ve güzelleşiyordu ki, Allahü teâlânın yaratmış olduğu mahlukatından, hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz.
Cebrail aleyhisselam, Sidret-ül-Münteha’nın ilerisine iletti ve bana veda eyledi. Dedim ki: “Ey Cebrail! Beni yalnız mı bırakıyorsun?” Cebrail aleyhisselam ıstıraba düştü. Hak teâlânın heybetinden titremeğe başladı ve; “Eğer bir adım daha atarsam, Allahü teâlânın azametinden helak olurum. Bütün vücudum yanar, yok olur” dedi.
Âlemlerin efendisi, buraya kadar Cebrail aleyhisselam ile gelmişti. Cebrail aleyhisselam, burada kendisini; yaratılmış olduğu suret üzere kanatlarını açmış, her bir kanadından inciler, yakutlar saçılır bir halde Resulullah’a gösterdi. Sonra ziyası güneşten daha parlak, Refref adında yeşil bir Cennet yaygısı geldi. Durmadan Allahü teâlânın zikriyle meşgul oluyor, bulunduğu âlemi tesbih sadası dolduruyordu.
Peygamber efendimize selam verdi. Resulullah efendimiz Refref’in üzerine oturdu. Bir anda çok yükseklere çıktılar, hicab denilen yetmiş bin perdeden geçtiler. Her hicab arası çok uzak idi. Her perdede vazifeli melekler vardı. Refref, Peygamber efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi. Böylece; Kürsi, Arş ve ruh âlemlerini aştılar.
Habib-i ekrem efendimiz, her bir perdeden geçerken; “Korkma ya Muhammed! Yaklaş, yaklaş!” diye emredildiğini duyuyordu. Bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak rü’yet hasıl oldu yani Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vasıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiçbir mahlukun bilemiyeceği,
anlıyamıyacağı nimetlere kavuştu...

Ümmetimi isterim?

İmam-ı Rabbani hazretleri, Efendimizin Miracını şöyle anlatır: “Resulullah efendimiz, Mirac gecesinde, Rabbini, dünyada görmedi, Ahirette gördü. Çünkü, Resul
aleyhisselam o gece, zaman ve mekan çevresinden dışarı çıktı. Ezeli ve ebedi bir an buldu. Başlangıcı ve sonu, bir nokta olarak gördü. Cennet’e gideceklerin, binlerce sene sonra, Cennet’e gidişlerini ve Cennet’te oluşlarını o gece gördü. İşte o makamdaki görmek, dünyada görmek değildir. Ahiret görmesi ile görmektir.”
Peygamber Efendimize; “Rabbini sena eyle!” buyrulduğunda, O hemen; “Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibat” (yani, bütün lisanlar ile olan medhler, övgüler ve senalar, beden ile olan hizmetler ve taatler, mal ile olan iyilikler ve ihsanlar Allahü teâlâ için olsun) dedi.
Önce Allahü teâlâ, Habibine gözsüz, kulaksız, vasıtasız, mekansız olarak; “Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh... (Ey Resulüm! Selamım, bereketim ve rahmetim senin üzerine olsun)” buyurarak, selam verdi.
Peygamber efendimiz; “Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin... (Ya Rabbi! Bize ve salih kullarına da selam olsun)” diye cevap verdiler.
Bunu işiten melekler, hep bir ağızdan; “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh... (Gözümle görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O’nun kulu ve resulüdür)” dediler.
Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ey Habibim! Benim misafirimsin. İste benden ne istersen!..” Resulullah efendimiz; “Ümmetimi isterim ya Rabbi” dedi.
Hak teâlâ, bu suali yedi yüz defa tekrarladı. Resulullah efendimiz hepsinde; “Ümmetimi isterim” diye cevap verdi.
Allahü teâlâ; “Hep ümmetini istersin” buyurunca, O; “Ey Rabbim! Dileyen benim, veren sensin. Cümle ümmetimi bana bağışla” diye taleb etti.
Cenab-ı Hak; “Eğer ümmetinin hepsini şimdi sana bağışlarsam, benim rahmetim ve senin izzetin zahir olmaz. Bir kısmını şimdi sana bağışladım. İki kısmını tehir ettim. Kıyamet günü sen dileyesin, ben bağışlıyayım. Ta ki, benim rahmetim ve senin izzetin (şerefin) belli olsun” buyurdu.
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurdular ki:
“O gece (Mirac gecesi), Allahü teâlâdan cümle ümmetimin hesabını bana ısmarlamasını istedim. Hak teâlâ buyurdu ki:
“Ya Muhammed! Bundan muradın odur ki, hiç kimse, ümmetinin kabahatlerine muttali olmasın. Benim muradım odur ki, sen şefkatli peygambersin, yabancılara olduğu gibi, senden dahi kabahatleri ve çirkin işleri örtülü olsun.
Ya Muhammed! Sen onların yol göstericisisin. Ben onların rabbiyim. Sen onları yeni gördün. Ben evvelden ebede onlara nazar ettim ve nazar ederim.
Ya Muhammed! Eğer senin ümmetin ile söyleşmeği sevmeseydim, kıyamet günü onları hesaba çekmezdim. Büyük ve küçük hiçbir günahlarını sormazdım.”

Resulullahın sualleri



Peygamber Efendimiz Miracda Cenab-ı Hakka sorduğu sualleri ve aldığı cevapları bir hadis-i şeriflerinde şöyle anlatır:
Dedim ki: “Ya Rabbi! Cebrail’e altı yüz bin kanat verdin. Buna karşı bana olan ihsanın nedir?”
Hak teâlâ buyurdu ki: “Senin bir kılın bana Cebrail’in altı yüz bin kanadından sevgilidir. Senin bir kılın sebebiyle, binlerce asi günahkarı kıyamet günü azad ederim. Ya Habibim! Cebrail kanadını açsa, doğu ile batı arasını doldurur. Sen şefaat etsen, doğu ile batı arası asi dolu olsa, hepsini sana bağışlarım.”
Dedim ki: “Pederim Âdem’e (aleyhisselam) karşı melekleri secde ettirdin. Buna karşı, bana olan ikramın nedir?”
Hak teâlâ buyurdu ki: “Meleklerin, Âdem’in önünde secde etmeleri, senin nurunun, onun alnında olması sebebiyledir. Ya Habibim! Sana ondan üstün şey verdim. İsmini ismime yakın eyledim ve Arş-ı ala üstüne yazdım. O zaman Âdem yaratılmamış idi, namı ve nişanı yok idi. Senin ismini gökler kapısında, hicablar üzerinde, Cennetler kapısında, köşkler ve ağaçlarda, Cennet’in her yerinde yazdım. Cennet’te, üzerinde “La ilahe illallah Muhammedün resulullah” yazılmış olmayan hiçbir şey yok idi. Bu mertebe, Âdem’e verilen mertebeden daha üstündür.”
Dedim ki: “Ya Rabbi! Nuh’a (aleyhisselam) gemi verdin. Buna karşı bana ne ihsan eyledin?” Buyurdu ki: “Sana Burak verdim ki, bir gecede yerden Arş’a eriştirdim. Cennet ve Cehennem’i
gördün. Ümmetine de mescidler verdim ki, kıyamet günü gemilere biner gibi ümmetin o mescidlere binip, Sırat’ı göz açıp yumacak kadar zamanda geçip Cehennem’den halas olurlar.”
Dedim ki: “Ya Rabbi! İsrail oğullarına kudret helvası ile bıldırcına benzer kuş eti indirdin.” Hak teâlâ buyurdu ki: “Sana ve ümmetine, dünya ve ahiret nimetini ihsan ettim. Ya Habibim! Sana bir sure verdim ki, ona
benzer bir sure Tevrat’ta ve İncil’de yoktur. O sure Fatiha’dır. Her kim o sureyi okusa, vücudu Cehnnem’e haram olur. O okuyan kimsenin ana ve babasının azabını hafifletirim.
Ya Habibim! Ben, senden ekrem (kıymetli, üstün, şerefli) kimse yaratmadım.
Ya Habibim! Her kim benim birliğimi kabul ederse ve bana ortak koşmaz ise Cennet onlarındır. Böyle olan ümmetine Cehennem’i haram ettim. Ümmetine karşı rahmetim, gadabımı aşmıştır.
Ya Habibim! Benim katımda cümle kalktan ekremsin, şereflisin. Kıyamet günü sana o kadar ikramlar yaparım ki, cümle âlem hayret eder.
Ey Habibim! Sen Cennet’e girmeyince, diğer enbiya giremez. Senin ümmetin girmeyince, gayri ümmet giremez.
Ya Habibim! İster misin ki, senin ve ümmetin için neler hazırladım göresin?”
“İsterim ya Rabbi!” dedim. İsrafil’e hitab edip; “Ey İsrafil! Kulum ve eminim ve resulüm Cebrail’e de ki, Habibimi Cennet’e iletip, Habibim ve ümmeti için Cennet’te neler hazırladım ise göstersin. Ta ki, mübarek hatırı endişeden halas ola” buyurdu.”

Cennette gördükleri...


Âlemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz, İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimizi Cennet’e götürdü.
Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;
“Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda, tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allahü teâlânın emriyle Cennet’in eşiğine ayak basınca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardır” dedi.
Cennet’te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek, onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; “Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet’i üç kısım etti” dedi ve Cennet’in her tarafını gezdirdi.
Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:
“Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş’ın yukarısında akar. Bir yerden su, süt ve bal çıkar. Asla birbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir, balçığı anber, otları za’feran idi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar, sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup, boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse, Hak teâlânın rızasına mazhar olur.
Cebrail’e; “Bu ırmak nedir?” diye sordum. “Kevser’dir. Hak teâlâ, onu sana vermiştir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar” dedi.
Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm. Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:
“Biz sevinçli ve neş’eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz, hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz.”
Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip, onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş sesleri vardı ki, o nağmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.
Cebrail “Bunların yüzlerini görmek ister misin?” dedi. “İsterim” dedim.
Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki, eğer bütün ömrümce onların güzelliğini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı. Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı, kokuları miskten daha güzeldi.
Saçları gayet siyah, kimi örülmüş, kimi toplanmış, kimi salıverilmiş, otursa, etrafında çadır gibi olur, kalksa, ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Sekiz Cennet’in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem’i ve derecelerini de görsem diye hatırıma geldi.”
Cebrail elimi tutup, Cehennem’in en büyük meleği Malik’e götürdü:
“Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem’deki yerlerini görmek ister O’na Cehennem’i göster” dedi
Malik, Cehennem’in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.
Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütün melekler de ağlaştılar.




O söyledi ise doğrudur

Âlemlerin efendisi Cehennemdekilerin halini görünce ağlamaya başladı. Allahü teâlâya yalvardı. Ümmetinin zayıflığını ve böyle azaba takat getiremeyeceklerini söyleyerek, o kadar çok ağladı ki, Cebrail aleyhisselam ve cümle melekler de beraber ağlaştılar.
Allahü teâlâdan hitap geldi ki:
“Ey Habibim! Senin hürmetin ve kıymetin benim katımda büyüktür, duan kabul olunmuştur. Hatırını hoş tut. Seni, muradına eriştiririm. Sana öyle bir makam veririm ki, pek çok sayıda asileri, senin şefaatin ile bağışlarım. Ta ki, sen yeter diyene kadar.”
Peygamber efendimiz gördüklerini anlatmaya devam ederek buyurdu ki: “Daha sonra, Semavattan geçip, Musa’nın (aleyhisselam) bulunduğu makama geldim. Bana; “Hak teâlâ, sana ve ümmetine ne farz eyledi” dedi. Ben de; “Her gün ve gece için elli vakit
namaz kılınmasını bana farz kıldı” dedim. “Rabbine dön, biraz hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından kalkamaz”, dedi.
Bunun üzerine, Rabbime döndüm ve dedim ki: “Ya Rabbi! Ümmetimden bu emri biraz hafif eyle.” Bunun üzerine elli vakitten sadece beş vakit indirdi.
Musa’ya (aleyhisselam) döndüm ve beş vakit indirdi dedim. Dedi ki: “Rabbine dön! Biraz daha hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından da kalkamaz.” Böylece Musa (aleyhisselam) ile Rabbimin arasında gidip geldim ve nihayet Allahü teâlâ şöyle buyurdu:
“Bu namazı beş vakte indirdim. Her namaz için on sevab vardır. Bu bakımdan sonunda yine elli namaz olur. Zira her kim bir sevabı kastedip de yapamazsa, onun için bir sevab yazılır. Fakat yaparsa, bire karşılık tam on sevab yazılır. Fakat bir günaha kasdedip de yapmazsa, hiçbir şey yazılmaz. Yaparsa, ancak o bir günah olarak kayda geçer.”
Allahü teâlâ böylece, sevgili Peygamberimizin çektiği sıkıntılarla yaralanan mübarek kalbini, teselli eyledi. Hiçbir mahlukuna vermediği, kimsenin bilemiyeceği, anlayamıyacağı nimetleri, O’na ihsan eyledi.
Âlemlerin efendisi, sonra bir anda Kudüs’e ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hani’nin evine geldiler. Yattığı yer henüz soğumamış, leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi.
Dışarda dolaşan Ümm-i Hani uyuklamış, bir şeyden haberi olmamıştı. Peygamber efendimiz, Kudüs’ten Mekke’ye gelirken, Kureyş’in kervanına rastladı. Kervandaki bir deve ürktü, yıkıldı. Sabah olunca, Kabe yanına gidip Miracını anlattı.
Kâfirler, alay ettiler. Müslüman olmaya niyetli olanlar da tereddüde düştüler. Müşriklerden bazıları sevinerek, Ebu Bekir’in evine geldiler. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Kapıya çıkınca;
-Ey Ebu Bekir! İyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer? diye sordular. Hazret-i Ebu Bekir;
-İyi biliyorum. Bir aydan fazla sürer, dedi. Bu söze sevinen kâfir güruhu; -Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur, dediler. Gülüp, alay ederek ve hazret-i Ebu Bekir’in de
kendileri gibi düşüneceğini umarak; -Senin efendin, Kudüs’e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı, dediler. Hazret-i Ebu
Bekir’e sevgi, saygı gösterip bel bağladılar. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adını işitince; -Eğer O söyledi ise doğrudur. Bir anda gidip geldiğine ben de inandım, deyip içeri girdi.



Canım feda olsun!


Resulullahın Miraca çıktığını öğrenen, hazret-i Ebu Bekir, hemen Resulullah efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle;
“Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdiği ve mübarek yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdiği için Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana feda olsun!” dedi.
Hazret-i Ebu Bekir’in sözleri kâfirleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şüpheye düşen, imanı zayıf birkaç kişinin de kalbine kuvvet geldi. Resulullah efendimiz o gün, Ebu Bekir’e “Sıddik” dedi. Bu adı almakla, derecesi bir kat daha yükseldi.
Bu hale çok kızan kâfirler, mü’minlerin kuvvetli imanına, Peygamberimizin her sözüne hemen inanmalarına, O’nun çevresinde pervane gibi dönmelerinle dayanamadılar. Resulullah efendimizi mahcup ve mağlub etmek için, imtihan etmeğe Mescid-ı Aksa hakkında sorular sormaya başladılar.
Resulullah efendimiz hepsine birer birer cevap verdiler. Efendimiz cevap verirken, hazret-i Ebu Bekir; “Öyledir ya Resulallah” derdi. Halbuki, Resulullah efendimiz edebinden, hayasından karşısındakinin
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki:
“Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. O anda, hazret-i Cebrail Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. Pencerelerini görüp sayıyor ve sorularına, hemen cevap veriyordum.”
Resulullah efendimiz, yolda develi yolcular gördüğünü söyledi. “İnşaallah Çarşamba günü gelirler” buyurdu. Çarşamba günü güneş batarken, kervan Mekke’ye ulaştı. Kervandakilere sorduklarında fırtına eser gibi olduğunu ve bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hal, mü’minlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığı da gittikçe arttı.
Hicretten bir yıl önce, Receb ayının 27’sinde Cuma gecesi vuku bulan bu mucizeye Mirac denir. Resulullah, miraca, ruh ve bedeni ile uyanık bir halde çıktı. Mirac gecesinde O’na nice ilahi hakikatler gösterildi ve beş vakit namaz bu gecede farz kılındı. Ayrıca Bekara suresinin son iki ayet-i kerimesi ihsan edildi. Mirac; Kur’an-ı kerimde, İsra ve Necm suresi ile bazı hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Miracdan sonra dört büyük halifesine Cennet’i anlatırken buyurdular ki:
“Ya Eba Bekir’! Senin köşkünü gördüm. Kızıl altından idi. Senin için hazırlanan nimetleri müşahede ettim.
Ya Ömer! Senin köşkünü gördüm. Yakuttan idi. Fakat içeri girmedim. Senin gayretini düşündüm.
Ya Osman! Seni her gökte gördüm. Cennet’te köşkünü görüp seni düşündüm.
Ya Ali! Senin suretini dördüncü semada gördüm. Cebrail’e sual ettim. Dedi ki: “Ya Resulallah! Melekler hazret-i Ali’yi görmeden duramazlar. Hak teâlâ, onun suretinde bir melek yarattı. Dördüncü gökte durur, melekler onu ziyaret eder, bereketlenirler.”
Mirac gecesinin sabahında Cebrail aleyhisselam gelerek Resulullah efendimize beş vakit namazı, vakitlerinde imam olarak kıldırdı.
Mirac hadisesinin Kudüs’e kadar olan kısmı ayet-i kerime ile sabit olduğundan buna inanmayan dinden çıkar. Hadis-i şeriflerle bildirilen göklere yükselmesi kısma inanmayan bid’at ehli yani sapık,bozuk itikatlı olur.


Etiketler: , , , ,

24 Ekim 2015 Cumartesi

Network Marketing Yalan Dünya


Network Marketing Namı Diğer Yalan Dünya


Network marketing yalan dünyası hakkında biraz beyin fırtınası yapmaya niyetlendim neymiş bu network marketing...

Özünde çok basit ve kandırmaya dayalı bir sisteme sahip olmasına rağmen ne kadar ısrar ederseniz edin işin ne olduğunu size özetlemezler ki bunun için tembihlenmiş olabilirler.
Kandırmaya dayalı bir pazarlama şirketiyiz diyebilirler mi? diyemezler. Gel seni zengin edeyim diyebilirler mi? komik duruma düşerler.

Arkadaş samimiyetiyle yaklaşıp daha önce sizin bulunduğunuz durumda kendilerinin de bulunduğunu ancak katıldığı çok güzel bir oluşum sayesinde şu an çok iyi yerlere geldiğini ve çok mutlu olduğunu vs anlatırlar.

Israrla, kendi oluşturdukları kelime oyunu ve laf kalabalığından oluşan bilgilendirme bölümü ve videolara yönlendirirler. Sanki güçlü ve gizli bir tarikatın üyesiymiş gibi gizem yapmaya çalışırlar.

Lafı dolandırıp aklınızı bulandırmak, Devlet Bahçeli'nin 40 Yapar hesabına benzer bir hesap ile gözünüzü büyülemeye çalışarak sizi kendi bünyelerine katarak yaptıracakları işi çok kutsal bir görevmiş gibi gösterip bunun yanısıra yakınlarınızı da ikna ederek (ki ben bunu kandırmak olarak görüyorum) çok para kazanabilirsiniz demeye getiriyorlar. Hatta zengin olma ihtimaliniz bile var(yersen).

Bilmeyenler için Bahçeli'nin Yaptığı Hesap:



Tabi öncelikle şartları var; şu kıytırık şeyi, pardon 500 liralık ürünü satın alman gerekir ve başkalarını da kandırıp aynı ürünü ne kadar çok kişinin almasını sağlayabilirsen onların üzerinden de para kazanıcaksın...



İyi niyetlerinizi, azminizi,  paranızı ve getireceğiniz insanları sömürmeyi , sizin zengin olma umuduyla ellerinden geldiği kadar sistemi yaymak için çalışmanızı hedefliyorlar. Benim gördüğüm işin özeti bu, eğer bir işe kendinizi adayacaksanız, emek verecekseniz, para verecekseniz; şüphelenmek, araştırmak, soru sormak sizin hakkınız. Dolandırıcılar sizi dolandırıyoruz demezler, biz dolandırıcıyız demelerini beklemeyin boşuna :) zaten insanların aklını bulandırıp iyi niyetlerini sömürebildikleri için yapabiliyorlar işlerini...

Kimseye saygısızlık yapın demiyorum ama konuşma ilerledikçe ben sana iyilik yapıyorum istemiyosan sen bilirsin triplerine girip sizi avlamalarına izin vermeyin. Tam olarak konunun ne olduğunu anlatmıyorsa neden zamanınızı ve emeklerinizi belirsiz bir işe adayasınız ki? Kimsenin bu kadar değersiz ve umutsuz durumda olduğunu düşünmüyorum...

Konuyla ilgili olarak ekşi sözlükten de doğru bilgiler bulmak mümkün;

https://eksisozluk.com/network-marketing--466682


My Radio myradiolistenn@gmail.com

Etiketler: , , , , ,

23 Ekim 2015 Cuma

Toplum Bozuluyor Peki Sen Ne Yapıyorsun?

Toplumsal bozulma olarak nitelendirdiğimiz birçok olay yeni nesil tarafından benimsenmektedir. Katolik boyutunda eski nesil savunucusu değilim ama ergenlik  olarak nitelendirilen evre artık bir yaşam stili haline gelmeye başlıyor. İnsanlar çok fazla düşünmeden, empati kurmadan hareket etmeyi, popüler olmak için acımasız ve kimseyi takmayan modunda yaşamayı bir nane sayıyor.



Kendi kişiliğini oluşturmaktan ziyade popüler bir insanın niteliklerine bürünmeye çalışıp bir yerden sonra doğruyu yanlışı pek umursamaz hale geliyor. Ne kendi olabiliyor ne de özendiği kişi olabiliyor ve olmaya 'çalışmaktan' ileri gidemiyor.

Yahut da bir yere kadar benzer şekilde davranıp ilgiyi üzerine çekmeye başarıyor. Ancak bir yerden sonra bunalıma, mutsuzluğa sürükleniyor. Sebebi ise artık kendine yabancılaşması, yapay bir mutluluk elde etmesidir.

Zeki insan; okuduğu, izlediği, yaşadığı herşeyden ders çıkarmasını bilir o ayrı mesele ama revaçta olan malum mafya dizisinin yanısıra son senelerde birçok mafya dizisi yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor.

Bu dizilerden insanlara yukarıdan bakmayı, insanları terslemeyi, ilk fırsatta şiddete başvurmayı öğrendik çok şükür.
İyi olmak ile korkaklık, cesur olmak ile saygısızlık birbiriyle karıştırılır hale geldi.

Düşüncemizle çelişen bir insana tahammülsüz olmayı ve saygı görmek için psikopat olmak gerektiğini de bu dizilerden öğreniyoruz.

Fikrini beğenmediğimiz insanlara saldırarak ya da vatan sevgi anlayışımıza ters olan insanlar ile oturup mantık çerçevesinde konuşmak yerine çözümü onları 'ortadan kaldırmak' olarak gösterdiler bize.

Vatan sevmek; bir fidan dikmek, bir yetimin başını okşamak, büyüğüne yaşlılara saygı göstermek değilse nedir vatan sevmek? Haklıyı ezdirmemek, düşenin yanında olmak, bir kediye su vermek, insanların fikrine anlayış göstermek değilse nedir vatan sevmek?

Eski nesil ile yeni nesil arasında bir kopukluk var ve bunun üstüne okumayı sevmeyen yeni nesil eski değerlerden büyük oranda yoksun kalıyor.

Kendi değerlerini; sosyal paylaşım sitelerinden, televizyonlardan izlediği dizilerden ya da kendi yalnızlığını kapatmak ve destek bulmak için parti binalarındaki abilerinden alıyor.

Dinsiz olmayı ve ekstrem bir din ya da görüş sahibi olmayı popüler olmak için adımlardan biri olarak gören yeni neslin bir temsilcisi olarak gördüğüm vikipediden din beğenen genç bir arkadaş da gördü bu gözler. Tuğçe Kazaz da bu akımın popüler temsilcilerinden hiç şüphesiz...

Zamanın değişimi, teknoloji ve imkanların gelişmesiyle birlikte toplumda yaşanan hızlı bir değişim var ve şüphesiz bu değişim kaçınılmaz olacak. Suyun önünde durmaktansa suya yön verip değişimin doğru bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak doğru olacaktır. Sorulması gereken önemli bir soru daha var, toplum bozuluyor peki sen ne yapıyorsun?

Not: Çok fazla düzenleme yapmadan yayınlamadan birkaç dakika önce yazdım. Hatamız olduysa affola. Görüşlerinizi aşağı yazarsanız okumaktan mutluluk duyarım.

My Radio myradiolistenn@gmail.com

Etiketler: , , , , ,

22 Ekim 2015 Perşembe

Blog Okuru Nasıl Olunur?

Blog Yazarlığı kadar blog okuru olmak da bir maharettir. Blog Yazarlığı üzerine onlarca makale hazırladım ve yüzlerce ipucunu hatırlattım. Aslında Blog Yazarı olarak hepimiz aynı zamanda bir blog okuruyuzdur. Çünkü kendi ilgi alanlarımızla ilgili makaleler kaleme alan yazarların bloglarını takip ediyor, hoşumuza giden blogları inceliyoruz.

Blog okurlarının da en az Blog Yazarları kadar dikkat etmesi gerekenler ve üzerine düşen sorumluluklar vardır. Bu gerekenler ve sorumluluklar okur üzerinde baskı oluşturması amacı ile değil ''bilinçli bir blog okuru nasıl olmalıdır?'ın cevabını bulmak için gereklidir.

Ne Tür Blogları Takip Etmeliyiz?
İnternet üzerinde milyonlarca blog mevcut iken ne tür blogları takip edebiliriz sorunusun cevabı oldukça basittir. Her blogu takip etmemiz mümkün değildir. İlgi alanlarımıza göre, hobilerimize göre takip edilecek blogları inceleyebiliriz. Örneğin ben, grafik-tasarım,webtasarım,teknoloji,mizah,kişisel bloglardan beğendiklerim şeklinde bir takip listesi oluşturdum ve blogları günlük olarak takip ediyorum.

Hatta takip ettiğim blogları okurlarımla ''Blog Veritabanı'' isimli bir sayfa ile paylaşmıştım.
Siz de hobilerinize ve alakadar olduğunuz konular üzerine makaleler yayınlayan, bilgiler paylaşan blogları takip edebilirsiniz. Eğer takip ettiğiniz bloglara istinaden hazırladığınız bir liste, tuttuğunuz bir çetele varsa bizimle paylaşmanızdan memnuniyet duyarız.

Blog Okuru Üzerine Düşen Görevler Nelerdir?
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi blog okurunun üzerine düşen görevler vardır. Bir blogu takip edip, bilgilerinden faydalanıp, içeriğini okuyup öylece bırakıp gitmemelidir. Takip ettiği ve hatta sevdiği blogun gelişmesi adına okur için küçük bloglar için büyük bir kaç adım atması gerekir. Blog üzerinde Blog Yazarı kadar blog okurunun da emek harcaması gerekir.

Yorum Yazmalıdır!
Blog okuru takip ettiği bloglar da okuduğu yazılara, incelediği makalelere küçük bir yorum yaparak katkıda bulunabilir. Blog Yazarının yazıyı yazmak için harcadığı eforu,enerjiyi,vakti düşündüğümüz zaman blog okurunun bir yorum yapması çok da zahmetli değildir.

Sosyal Medyada Paylaşmalıdır!
Okuduğunuz beğendiğiniz yazıları sosyal medya hesaplarınızda paylaşabilirsiniz. Bir kaç dakikanızı alacak paylaşma işlemi Blog Yazarına katkı sağlayacak ve hatta sizin okuyup beğendiğiniz yazıyı paylaşarak daha fazla kişinin de yazıdan haberdar olmasını, daha fazla kişinin o yazıyı okumasını sağlayabilirsiniz.

Blogun Sosyal Medya Hesaplarını Takip Etmelidir!
Her blogun sağında,solunda ,köşesinde sosyal medya düğmeleri/butonları görürsünüz. Bu düğmeler blogun sosyal medya hesaplarını gösterir. Bu sosyal medya hesaplarını takip ederek bloga katkı da bulunup gelişmesine yardımcı olabilirsiniz.

Yazılara Abone Olunmalıdır!
Her blog da yoktur ancak bir çok blog da e-mail aboneliği, yazılar mail adresinize gelsin gibi ibarelerle yer alan abonelik sistemi vardır. Bu abonelikler tamamen ücretsiz ve zahmetsizdir.Dilediğiniz zaman iptal edebileceğiniz bu abonelik size otomatik olarak bloga eklenen yazıların e-posta adresinize gelmesi demektir. Bu sayede yayınlanan hiç bir yazıyı kaçırmaz ve yayınlanır yayınlanmaz haberdar olursunuz. Hatta size mail olarak gönderilmiş bu yazıyı ileterek arkadaşlarınızın da okumasını sağlayabilirsiniz.

Bağış Yapılabilir!
Yabancı bloglar da sıkça görürüz ancak Türkiye'deki bloglar da rastlamak neredeyse imkansızdır. Ben yalnızca bir kaç blog da görebildim. Bağış sistemi vardır. Donate yada farklı bir isim altında blog yazarı bağışlar toplar.Blog okuru için küçük bir miktar olan çay veyahut kahve parası blog yazarına bağışlanır. Blog Yazarı oluşturduğu havuz da bu bağışları toplar ve blogunun masraflarını karşılar, gelişmesi için harcamalar yapar. Yerli bir blog da görmüştüm. ''...... blog yazarına bir kahve ısmarlamak ister misiniz'' gibi yaratıcı bir fikir ile okurlarından bağış topluyordu.

Tavsiye Edilebilir!
Takip ettiğiniz blogları arkadaşlarınıza da tavsiye edebilirsiniz. Bu sayede arkadaşlarınızla ortak bir nokta daha oluşturmuş olacaksınız. Üstelik beğendiğiniz ve takip ettiğiniz Blog Yazarına yeni bir okuyucu kazandırmanın mutluluğunu yaşayacaksınız.


Blog Okurları olarak yada Blog Yazarları olarak sizinde bu makale de yer almayan destek ve geliştirme adına söyleyeceğiniz, yapılabilecek şeylerin olduğunu düşünüyorsanız yorum kısmından iletirseniz seviniriz.


SRGZ Blog Yazarı


Etiketler: , ,

21 Ekim 2015 Çarşamba

Blog Yazarlarının Kendini Motive Etmesi

Blog Yazarlarının Kendini Motive Etmesi!

Bir çoğumuz blogumuz ile ilgilenirken bazı zamanlar sıkılır ve bunalırız. Hatta aramızdan bazıları o kadar bunalır ki blog yazarlığından bile vazgeçer. Blog Yazarlığı ciddi bir iştir. İşinizi ne kadar ciddiye aldığınız ile alakalı bir buhrandır.

Blog Yazarlığının ciddi bir iş olabilmesi için illaki blogunuzdan ciddi paralar kazanmanız gerekmiyor. Unutmayınız ki blog yazarlığı bir hobidir ve bu hobinizin peşinden ne kadar giderseniz sonuçları size o kadar maddiyat olarak dönecektir. (Ambiyane tabir ile ne kadar ekmek o kadar köfte) Hiç bir blog yazarı yoktur ki blog açar açmaz blogger olsun, başlar başlamaz gelir elde etsin. Etrafımızda ki meşhur blog yazarları ile imkanınız var ise iletişime geçin ve onlara nasıl bu kadar bilinirlik edindiğini sorun. Hepsinin ortak cevabı şu olacaktır. ''Blog yazarlığına önce hobi olarak başladım. Sıkılmadan,usanmadan yazmaya devam ettim. Ziyaretçi sayım arttıkça blogumdan elde ettiğim gelirim de arttı'' diyeceklerdir.

Peki blog yazarlığından sıkılmamak için kendimizi nasıl motive etmeliyiz.

1-) Yaptığınız işi sevin!
Yalnızca Blog Yazarlığının değil yazarlığın temel kuralı yazmayı sevmektir. Yazı yazmayı sevmiyorsanız bırakın bir blog yazmayı bir sayfaya bir paragraf yazı yazmak dahi sıkıcı gelecektir.Yazı yazmayı sevenlerin ilerleyebileceği bir mecradır. Okumayı da sevmelisiniz. Yalnızca yazmak ile blog yazarlığı yürütülemez. Okumadan olmuyor maalesef. Okudukça kendinizi geliştireceksiniz , kendinizi geliştirdikçe blogunuz gelişecektir. Okumaktan kasıt kitap kadar diğer bloglar ve internette geçirdiğiniz faydalı zamanlardır. Facebook ve twitter'da harcadığınız zamanların üçte birini faydalı yazılar okuyarak değerlendirebilirsiniz.

2-)Başarının verdiği mutluluk!
Blog Yazarlığına başladığınız zamanlarda başarısızlık sizin yakanızı bırakmayacaktır. Başarının sırrı sürek avıdır. Başarısızlıklarınızın üstüne giderek başarının bir bacağından yakalamış olursunuz. Israrla bir kaç okuyucunuzu dikkate alarak yazılarınızı yayınlayın emin olun ki bir süre sonra okur sayınızın arttığını göreceksiniz. Diğer blog yazarları tarafından da fark edileceksiniz ve o zaman yaptığınız işte başarılı olmanın verdiği mutluluk ile daha cesaretli olacak ve daha iyi işlere imza atacaksınız.

3-)Kısa vadeli hedefler belirleyin!
Blogunuz için kısa vadeli hedefler belirleyerek blogunuza ve kendinize olan güveninizi arttırabilirsiniz. Blogunuza 100 makale girdiğinizde bunu okurlarınızla paylaşabilirsiniz. 1 yılı doldurduğunuzda bir çekiliş ile sizi bir yıldır takip eden okurlarınıza küçük bir ödül takdim edebilirsiniz. Bu sayede blogunuza bir güzellik yapmış olursunuz ki bu da sizi fazlasıyla motive edecektir.İş Dünyasının altın kurallarından birisi hedef belirlemektir. Kendinize mutlaka bir hedef belirleyin.

4-) Bilgili Blog Yazarlarından tavsiyeler alın!
Etrafınızda mutlaka blog yazarlarığı konusunda rüştünü ispatlamış bir blog yazarı vardır. İletişime geçin ve kendi blogunuzu ona gösterin. Blogunuzu bilgili bir blog yazarı olarak değerlendirmesini isteyin. Hiç bir blog yazarı sizi eleştirmeyecektir. Eleştirileri olsa bilr bunları sizin faydanıza olacak eleştirilerdir. Size hangi yolları izlemeniz gerektiğini söyleyecek ve hali hazırda bulunduğunuz konumda neler yapmanız hususunda bilgiler verecektir. Bir blog yazarından tavsiyeler almak fikir ufkunuzu açacak ve yaptığı yapıcı eleştiriler daha iyi olmanızı sağlayacaktır.

5-)Diyet motivasyon taktiği
Diyet yapanlara diyetisyenler tarafından bir taktik verilir. Kilolu bir bireyin canı bir şeyler yemek istediğinde aynanın karşısına geçip kendisine bakması yada daha fazla kilolu olduğu zamanlara ait bir resmi incelemesi söylenir. Bu sayede yemekten vazgeçecektir. Bu taktiği blogunuz için kullanabilirsiniz. Blog yazmaya başladınız ve bir süre sıkılmaya,bunalmaya başladınız o vakit hemen dönüp eski yazılarınızı okuyun. Eminim ki eski yazılarınızı okuduğunuzda bu yazıları yazdığınız için kendinize olan güveniniz artacak ve yeni yazılar için fikirler edineceksiniz. Blogunuzu ilk açtığınız zamanlardaki ziyaretçi sayınız ile şuan ki ziyaretçi sayınızı karşılaştırın mutlaka aradaki bariz farkı göreceksiniz.

Son Sözler
Blog Yazarlığı'nın ilk şartı güncel ve özgün olmaktır. Blogunuza bir iki makale girip sonra aylarca yüzüne bakmayıp blogunuzda ilerleme beklemek abesle iştigaldir. Maddi geliri, ziyaretçi sayısını bir kenara bırakın ve yalnızca blogunuza odaklanın. Her yazınızı milyonlarca kişi okuyormuşçasına kaleme alın. Bir gün mutlaka çok büyük kitlelere yazılarınızı ulaştıracaksınız.

SRGZ Blog Yazarı

Etiketler: , , ,

20 Ekim 2015 Salı

SEO Kuralları ve Yapılması Gerekenler - 4

SEO Kuralları ve Yapılması Gerekenler - 4


Yemeğin yavaş yavaş sindirilmesi gibi bilgi de parça parça öğrenilip uygulanarak ilerlenmelidir yoksa ezberden ileri gidemez. Esas Alim çok bilen değil bildiği ile amel edendir sözünden anlaşılacağı gibi... 
Bu paylaşımın konusu detaylıydı o yüzden paylaştığımız bilgileri birkaç parça halinde paylaşmayı tercih ettik. Kaldığımız yerden devam edelim:

- Domain Name (Alan Adı) yaşı, sitenizin alan adı ne kadar yaşlıysa arama sonuçlarında yükselmesine o kadar katkı sağlar, bazen domain alan arkadaşlar Alexa değerinin çok iyi olduğunu görünce şaşırırlar. Bunun sebebi o domainin daha önce başkası tarafından satın alınıp kullanıldığını daha sonra boşta kaldığını gösterebilir.

-  Sayfalarınızın tüm browserlarda sorunsuz açılması için hatasız olmasına önem gösterilmelidir, bunun olması da W3C standartlarını iyi uygulamasıyla orantılıdır.

- Site içerisinde Inline Css, Open Graph meta etiketi ve Mobil Meta Viewport etiketi kullanılmalı, 

- Sitede iç içe tablolar kullanmak sayfa yüklenmesinin yavaşlamasına neden olur,

- Html kodlama standartlarına göre artık kullanılmayan html kodları;

applet , basefont , center , dir , font , isindex , menu , s , strike ve u etikeleridir.

Etiketler: , , , ,

19 Ekim 2015 Pazartesi

Teknoloji İçerikli Filmler

Teknolojiye olan merakımı herkes bilir, cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar, televizyonlar ve daha envai çeşit teknolojik alete meraklıyımdır. Büyük alış-veriş merkezlerine gittiğimde gezdiğim reyonlar bellidir. Ya kitap reyonlarındayımdır ya teknoloji reyonlarında...

O yüzden hanımla alış-verişe çıktığımızda onu büyük alış-veriş merkezlerine götürürüm ki, o kılık-kıyafet bakarken ben de teknolojiye doyayım.

Hal böyle olunca Teknoloji içerikli filmler izlemeyi severim. Teknoloji ve bilim üzerine kurgulanmış filmleri samanlıkta iğne arar gibi ara bulurum. Bazen izlediğim bir filmi başka birinin izlemediğine bile şahit olurum.

Sword Scene'nin Blog Yazarı benden bir yazı ile blogunda misafir olmamı isteyince en uygun yazının, en samimi konunun bu olacağını düşündüm.

The Social Network / Sosyal Ağ / 2010

2010 yılı yapımlı filmimizde adından da anlaşılacağı üzere son yıllarda popüler olan sosyal ağ işlenir. Filmde Facebook'un kuruluş aşaması anlatılıyor. Filmin başrollerini Jesse Eisenberg ve Andrew Garfield'ın paylaşıyor ayrıca film 3 Oscar ödüllü ABD filmidir.

2003 yılında bir akşam, Harvard Üniversitesi öğrencisi ve bilgisayar programcısı Mark Zuckerberg (Facebook'un kurucusu), bilgisayarının başına oturur ve yeni bir fikir üzerinde çalışmaya başlar. Uzun beyin fırtınası ve kodlama sonucunda global düzeyde bir sosyal ağ oluşturacak ve iletişimde devrim yaratacaktır.

Hepimiz Facebook2un bir üniversite de başladığını ve hikayenin devamını biliriz. Filmde bu ana fikri üzerine kurulu ve fazlasıyla detayları barındıran bir filmdir. Filmde Justin Timberlike süprizi de vardır.

Swordfish / Kod Adı Kılıç Balığı / 2001

2001 yılında gösterime girmiş ve ilk kez sinemada ve daha sonraları defaatle evimde izlediğim bir filmdir. Hala arşivimde durur. John Travolta, Hugh Jackman, Halle Berry başrolleri paylaşır da film kötü olur mu hiç!

Filmde Hacker rolünde Hugh Jackman nam-ı diğer X-Men bir başka namı ise Volverine bulunuyor.  Shear (Şar diye okunur) bir terör örgütü lideridir. Stanley'i para transferi aşamalarında karşısına çıkacak şifreleri kırmasını ister, red cevabı almamak adına Stanley'in kızını rehin alır. İşin içine FBI ajanı olarak Şar'ın sevgilisi olmayı başaran Ginger'da girince olaylar gelişir.

Filmdeki en cafcaflı sahne şifreleri kırmaya çalışan hacker'a bir kadının oral seks yapmasıdır. Gerçekten ilginç bir sahneydi.

I, Robot / Ben, Robot / 2004

2004 yılında yapılmış olan başrolünde Will Smith amcanın yer aldığı bol teknolojik, bol aksiyonlu filmdir.
Yıl 2035 olmuş ve insanlar tüm işlerini robotlara gördürmektedir. Robotlar için çıkarılmış kanunlar ve kurallar bile vardır. Bu kurallar şöyledir;

Üç Robot Yasası:
Kural 1 - Bir robot asla bir insana zarar vermez ya da bir insanın zarar görmesine izin vermez.
Kural 2 - Bir robot insanlara mutlaka ve her koşulda itaat etmelidir.
Kural 3 - Bir robot birinci ve ikinci kurala karşı gelmemek kaydı ile varlığını muhafaza etmekten sorumludur.

Bu kurallar sayesinde insanların robotlara olan güveni tamdır. Sadece dedektif Sponner robotları sevmemekte ve onlara asla güvenmemektedir. Bu kaygısında da haklıdır. Bir gün işlenen bir cinayetin bir robot tarafından işlendiğine dair ipuçları elde eden dedektif işin peşini bırakmaz. Öyle sonuçlara ulaşır ki, Robotlar dünyada devrim yapmak üzeredir. Tüm dünyayı ele geçirmek için artık robotların önündeki tek engel bu dedektiftir.

Film oldukça güzel bir konuya sahiptir.


Eagle Eye / Kartal Göz / 2008

Jerry ve Rachel, daha önce hiç tanımadıkları bir kadın tarafından rehin alınırlar. Fakat kadın bu iki kişiyle ilgili her şeyi bilmektedir. Politik bir suikast için kullanılmakta olduklarını anlayan bu iki rehine işbirliği yapmaya karar verir.
Michelle Monaghan filmde, teröristler tarafından kapana kıstırılıp, suikast düzenlemeye hazırlanan bir terör hücresine katılmaya zorlanınca Shia LaBeouf’un oynadığı karakter ile isteksizce ittifak yapmak zorunda kalan bir bekâr anneyi canlandırıyor.

Filmde kurbanların her anları, her hareketleri kameralarla izlenmektedir. Kartal Göz her yerdedir.

Hesaplaşma / Showdown /2004 

Michael Jennings, bilgisayar mühendis olup belirli şirketler için teknik işler yapmaktadır. Yalnız bir hafıza sorunu vardır. İşini bitirir bitirmez yaptığı işe dair hafızası tamamen sıfırlanmakadır. Verebildiği taahhüt en uzun 2 aydır. Ancak milyarder James Rethrick, kendisine 2 yıl hatta belki de 3 yıl sürecek bir iş teklifinde bulunur ve kazandığından çok daha fazlasını vereceğini vaat eder. Micheal işi kabul eder. İşe başlamadan önce onlara bir takım kişisel eşyalarını teslim eder. İş bittiğinde hafızası silinmiştir ve 3 yılda, 90 milyon dolar kazandığını öğrenir. Bu parayı ve kişisel eşyalarını talep etmeye gittiğinde hafızasının silinmesinden önce kazandığı para üzerindeki haklarından vazgeçtiğini öğrenir. Ayrıca kendisine verilen eşyalar, başlangıçta teslim ettiği şeyler değildir. Sonra FBI tarafından vatan hainliği ve cinayete teşebbüs gerekçesi ile tutuklanır. Göz altındayken kendisine verilen öteki eşyalar sayesinde kaçmayı başarır.



Bu kategoride daha sayacağımız çok film vardır. Bundan sonraki filmlerin başlıklarını verelim. Bir nevi İzleme listesi oluşturmuş olalım.


  • Azınlık Raporu / Tom Curise
  • Transformers Serisi
  • Terminatör Serisi
  • Öldüren Oyun
  • Tek / Jet Li
  • Simon / Al Pacino
  • Limitsiz
  • Lucy / 08.08.2014'de gösterime girdi.







Etiketler: , ,

18 Ekim 2015 Pazar

Toplum Algı Yönetimi

Toplum Algı Yönetimi

Bilinçlenmek isteyen her insanın okuması gereken bir paylaşımdır;

1989 yılı...Türkiye ilk defa pizza dükkanlarıyla tanışır.Türkiye’ye birkaç dükkan açarak pazarın nabzını yoklayan ünlü marka aldığı sonuçla şoka girer.Bekledikleri gibi olmaz.Boğazına düşkün olduğu için pizzayı seveceğini düşündükleri Türk tüketicisi, pizzayı sevmez.Dükkanlar kapatılır.Geri dönülür.
.
1991 yılı.Murakami-Wolf-Swenson Productions’ın ürettiği bir çizgi film dünyada büyük ilgi görür.Yapımcı şirket Türkiye’deki bir özel kanala bu çizgi filmi teklif eder.Kanal şaşkındır, fiyat gerçekten olması gerekenin %10’udur.Adeta kapandaki peynir gibi duran bu teklifi kaçırmaz özel kanal.Yayınlanmaya başlar.Çizgi film Türkiye’de de çok tutulur.Oyuncakları, rozetleri, kartpostalları, defterleri ve kitap kapları ile müthiş bir pazarlama da beraberinde gelir.
.
1994 yılına gelindiğinde çizgi-film dizisi milyonlarca çocuğu ve genci etkisi altına almıştır.Bu çocuklar tuhaf bir biçimde annelerinden pizza pişirmesini istemeye başlar.Türk anneleri pizzayı nasıl yapacağını bilmez.Talep gitgide artar.Derken pizza zinciri dükkanlarını yeniden aktif hale getirir, yeni dükkanlar açar.Çocuğu yemek yemeyen anneler mecburen pizza sipariş eder.

Liseli, üniversiteli gençler arasında bir itibar nesnesi haline gelir. Türk mutfağının demode lahmacunu, pidesi terk edilmiş, gençler gruplar halinde pizza dükkanlarına gider hale gelir.
.

Tesadüfen ! pizza talebini patlatan bu çizgi-filmi çoktan tahmin ettiniz değil mi?Bravo! O çizgi film “Ninja Kaplumbağalar”!O pizza zincirini de tahmin ediyorsunuzdur,onu da buraya yazmayayım.


.
Şimdi o çocuklar büyüdü, çizgi-filmi ilk izleyenler 30'lu yaşlarına geldi.İlk jenerasyon genç evli, yeni nesil aile oldu.Onlardan sonraki jenerasyon şimdilerde üniversite öğrencisi, ya yurtta ya da öğrenci evinde kalıyor.İlk jenerasyonun içindeki evliler evde yemek pişirmek yerine sık sık şöyle diyor : “Pizza mı söylesek?”Bir sonraki jenerasyon da yurt odasına ya da öğrenci evine neredeyse her akşam pizza sipariş ediyor.
.
İşte algılarımız böyle yönetiliyor.Bazı odaklar tarafından 20-30 yıllık stratejiler çiziliyor, uygulanıyor.Bizim eğlenceli diye izlediğimiz masum çizgi-filmler, diziler, sinema filmleri birtakım fikirlerin beyinlerimize çok daha hızlı zerk edilmesini sağlayan katalizörlerden ibarettir.Ve emin olun, bu bilinçaltı pazarlamacıları, bu algı sihirbazları bize sadece pizza yedirmiyor…!
.
Bu sadece bir örnekti,Her Amerikan filminde Apple bilgisayarların görünmesi bugünkü Apple çılgınlığının temeliydi.Her filmde sabah işe giden insanların elinde Starbucks kahve ile koşturuyor olması bugün bir kahveye 15 lira ödüyor olmamızın müsebbibi.Afrika’da ayağında ayakkabı olmadığı için ayağına pet şişe bağlayan Afrikalı gençlerin elinde, içine su doldurulmuş Coca-Cola kutularıyla gezmeleri ve bununla sınıf atladıklarını düşünmeleri de yıllardır Coca-Cola’nın yaptığı “MUTLULUK” reklamlarının sonucu. Gerçekte mutlu olmayanlar içtikleri içecekten mutluluk akıtmaya çalışıyor işte, başka bir şey değil.
.
Biz hatırlamayız ama babalarımızın hayranı olduğu Western (Vahşi batı) filmlerindeki karizmatik kovboyu. O kovboyun ağzındaki Marlboro sigarayı babalarımız bugün hala bırakabilmiş değil. Etkiye bakar mısınız?
.
İşte bu yüzden unutmayalım;Bize sunulan görüntülerin, reklamların, film ve dizilerin %99’u bir amaca hizmet ediyor.İnanmadan, etkilenmeden, kendimizi kaptırmadan önce iki kere düşünelim.
.
“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” diyordu Malcolm X,Uyanık olmayana pizzayı da yedirirler, kolayı da içirirler üzerine de bir sigara yaktırırlar...

Yazı Alıntıdır. İnternette dolaşmaya başlayan bir yazı, ben beğendim herkesin okuyup bilinçlenmesi için paylaşmak istedim. Yakın zamanda subliminal mesaj ve algı yönetimi hakkında detaylı bir yazı daha paylaşmayı düşünüyorum. Aslında gerek olmadığı halde ihtiyacımız varmış gibi hissettiğimiz çoğu şeyin aslında bu şekilde hayatımıza sokulduğu çok açık bir gerçek...

Etiketler: , ,

ReklamStore Hakkinda Herşey

Merhaba arkadaşlar bu yazımızda sizlere reklamstore reklam alanları,reklamstore kazançları,reklamstore site onayı hakkında elimden geldiğince yazdım.

Reklamstore size çok değil ama emeğinizin karşılığını verecek bir reklam platformudur ve sizlere tavsiye ederim.

Bence Google Adsanse'den sonra en iyi reklam platformu Reklamstore'dir.

ReklamStore Üyelik Kabulü


Reklamstore reklam platformuna 3 defa başvurdum ve 3. başvurduğumda onaylandı.
İlk başvurduğumda daha doğrusu başvuramadığım da alan adım blogspot. com du ve en başında üyeliğim kabul edilemedi ve sil baştan yaparak oturmuş alan adımı degiştirdim.



İkinci başvurduğumda ise şuanki blogumun alan adı olan .net ile başvurdum.
Bu sefer başvurabilmiştim çünkü alan adım reklamstore için uygundu.Fakat bu seferde blogumun ziyaretçi sayısı az olması ve güncel olamaması nedeniyle 2. kez başvurum kabul edilmedi.


Kafama takmıştım o reklamları alacaktım ve 2 haftalık düzenli yayın paylaşımı yaptım ve googlede 1-2 adet yazım hit alamaya başlayınca 3. kez başvurdum.
Sonunda başvurum onaylanmıştı ve sıra reklamları alıp siteme yerleştirmek kalmıştı.

Reklamstore Reklam Alanları:


Reklamstorede bir çok reklam alanı vardır fakat benim kullandığım ve önemsediğim reklam alanı 2 adettir.


Bunlardan birisi 300x250 olanıdır.Bu reklam alanı  yazı başlarına ve yazı sonlarına daha çok kullanılan reklam alanıdır ve çok fazla gösterim alabilecek bir yazıdır sizlerinde eklemenizi tavsiye edebileceğim bir reklam alanıdır.


Diğeri 728x90 olanıdır.Bu reklam alanı da enine uzundur ve header yanına,sayfa sonuna uygun bir alandır.Bu reklam alanı da fazla gösterim alır ve kazancınızı artırır.Bende bloguma 2 kez ekledim ve en az 300x250 reklama alanı kadar gösterim alır.


ReklamStore Kazançları:

Reklamstore kazanç bakımında ayrıca sevdiğim bir reklam platformudur.


Reklamstorede kazançlar gösterim ve tıklama başına hesaplanır.Reklam storede önemli olan tıklama sayısıdır,ben 500 gösterim sağlayıp 25 Kr kazandığımda oldu 50 gösterim 10 tıklama ile 50 kr kazandığımda oldu. Aşağıdaki fotoğrafa bakarak daha iyi anlayabilirsiniz.




Yani reklamlarınızda gösterim sayısı tıklamaya göre daha değersizdir.Siz sitenizde yazı sonlarında ziyaretçilerinizi reklamlara tıklatmaya teşvik edin.Hatta en başlarında günde 20 defa kendiniz tıklarsanız 1 Tl kazanabilirsiniz.


Epcn diye bir bölüm var o bizi ilgilendirmiyor bende çozmedim fakat bizi ilgilendiren bir şey değil sizin bakacağınız alan kazançlar alanıdır.

ReklamStore Reklam İçerikleri:

ReklamStore reklamlarını 2 aydır kullanıyorum ve hiçbir cinsel reklam yayınlanmadı.Bu yüzden dolayı ayrıca seviyorum.Yani sitenize gelen ziyaretçiler hiçbir şekilde uygunsuz reklamlarla karşılaşmıyor.Belki ne alakası var reklamların ziyaretçiyle diyor olabilirsiniz ama öyle değil çoğu kişi uygunsuz reklamlardan dolayı siteleri terk ediyor.

Şu ana kadar reklamların geneli banka,araba,e ticaret ve kariyer konularında'dır ve sitenize gelen ziyaretçileri rahatsız etmez...

Destek:

Eğer anlattıklarım dışında sormak istediğiniz soruları yorumlara yazınız elimizden geldiğince cevaplamaya çalışalım eğer bizimde bilmediğimiz konu ise fotoğradtaki destek alanından Reklamstore sorarak öğrenebilirsiniz...
























Ödeme Yöntenmleri:

Reklamstore ödeme bakımından sıkıntı yaşatmayan ödemenizi tam zamanında alabileceğiniz bir reklam sistemidir.Aşağıdaki fotoğraftaki gibi kullanıcı bölümünden ödeme yöntemleri bölümüne banka hesabınızı numaranızı ekleyerek reklam kazancınız 30 Tl ye ulaştığında alabilirsiniz...



















ReklamStore Mobil Reklamlar:

Reklamstore mobil reklamları desteği de vardır.Mobil reklamlar reklam gösterim ve tıklama sayınızı artıracak ve daha fazla kazanç sağlayacaksınız.

Reklamstore mobil reklam alanı eklemek içinde normal reklam alanlarını eklediğimiz yerden mobil kategorisini seçiyoruz ve reklam kodunu alıp sitemize ekliyoruz.


Reklamstore reklam














Etiketler: ,

16 Ekim 2015 Cuma

Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum?

Bildiğiniz gibi Blog Hocam'da ve daha bir çok blogda misafir yazar olarak yer alıyorum. Daha önceki yazılarımdan birisini mutlaka okumuşsunuzdur. Üretkenliğin az olduğu, kopyala/yapıştır mantalitesi ile siteler,bloglar yönetmeye çalışanların cirit attığı bir mecrada yazı yazabilmenin bir maharet olduğunu düşünüyorum.

Bir çok arkadaşımdan ''misafir yazar olarak başkalarının blogunda yayınladığın yazıları kendi blogunda yayınlasan daha iyi olur'' diyenlere rastlıyorum. Hatta bir arkadaşım bu konuda beni ikna etmek için neredeyse yarım sayfadan fazla bir mail göndermiş.

Fikrim değişmedi, değişmeyecek!

Blog Yazarı olarak 2006 yılından bu yana internette çeşitli yazılar yayınlıyorum. Bunların içerisinde siyasi olanlarda var , blog yazarlarına faydalı olabilmek adına kaleme alınmış yazılarda var. Bundan sonra yine aynı şekilde sevdiğim bloglarda,takip ettiğim bloglarda misafir yazar olarak yer almaya devam edeceğim. Bir arkadaşımın bloguna içerik desteği sağlamışım çok mu?

Neden Misafir Yazarlık Yapıyorum?
Misafir blogculuk üzerine bir çok makale okuduk/okudunuz. Bunların hepsinde misafir yazarlığın olumlu yanlarını gördük. Olumsuz yanı yok mu diyecek olursanız, bana göre olumsuz hiç bir yanı yoktur. Kendi blogunda yayınlasan daha iyidir diyenlerin paylaşımcılıktan ve hep banacılıktan başka gayeleri yoktur.

Misafir yazarlığın iki çeşit artısı vardır. Maddi ve manevi...

Maddiyatta şunları sıralayabiliriz.

  • Bir başka blogda misafir yazar olarak yazınızın yayınlanması durumunda o yazıdan dolayı blogunuza ziyaretçi gelecek ve ziyaretçi sayınız artacaktır.
  • Belki bu gelen ziyaretçiler arasından sadık okuyucular çıkacak ve sizi günlük olarak takip edeceklerdir.
  • Daha önce sizi duymayan insanlara isminizi fısıldamış olacaksınız.
  • Yazdığınız yazıda en az kendi blogunuza bir link vereceğiniz için bu size backlink kazandıracaktır.
  • Kendi blogunuzun iştigal konusu ile alakalı yazmak zorunda değilsiniz. İstediğiniz yazıyı yazıp uygun bir blogda yayınlanmasını sağlayabilirsiniz.Başka konulardaki fikirlerinizi de beyan etme şansı bulabilirsiniz.

İşin bir de maneviyat boyutu vardır ki maddiyattan daha önemlidir.

Maneviyatta şunları sıralayabiliriz.


  • Yeni blog yazarları ile tanışır , yeni dostluklar kurarsınız.
  • Yeni ortamlar keşfedip , yeni yazarların yeni yazılarını okursunuz.
  • Bir başka blog yazarının içerik üretmesine katkı sağlarsınız.
  • Başka blog yazarlarına örnek olursunuz.
  • Daha çok kişinin yazınızı okuduğunda mutlu olursunuz.
  • Misafir yazı da yazım kurallarına ve hitap şekillerine dikkat eder, bunu alışkanlık haline getirirsiniz.
  • Yazınızın altına yapılan yorumları cevaplayarak okuyucularla iç içe olursunuz.
  • Sizden yazı yazmanızı isteyen birine isteğini yerine getirmenin mutluluğunu yaşarsınız.
  • Kendinizden başka biri için bir şeyler yapmanın huzurunu tadarsınız.
  • Bildiklerinizi daha fazla kişiye aktarma imkanı bulduğunuz için sevinir ve kendinizi iyi hissedersiniz.

Blogunuza hem misafir yazar kabul edin, davet edin hemde başka bloglarda misafir yazar olarak yerinizi alın.

Srgz Blog'da misafir yazar olarak yer almak isterseniz.  myradiolistenn[at]gmail.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.

Srgz Blog Yazarı Vural Egemen Sarıgöz'ün blogunuzda misafir yazar olarak yer almasını isterseniz yine mail adresimden davet edebilirsiniz. ''Davete icabet sünnettir'' ilkesi ile en kısa zamanda yazıyı size ulaştıracağımdan emin olabilirsiniz.

Bu yazıyı okuduktan sonra en az bir tane yazı yazıp bir blog yazarı arkadaşınızın blogunda yayınlamanızı rica ediyorum.



Etiketler: , , ,